Bilindiği üzere aile işletmeleri, iktisadi hayatta yalnızca Türkiye’de değil, global anlamda da oldukça önemli bir yer arz etmektedir. Türkiye’de aile şirketleri GSMH’nin yaklaşık yüzde 75’ini ve istihdamın da yaklaşık yüzde 85’ini sağlamaktadır.[1]
Aile şirketleri Türkiye ekonomisinde “kilit taşı” rolünü üstlenmekle birlikte, mevcudiyetleri ekonomik dayanıklılığının arttırılması bakımından da oldukça mühim bir role sahiptir.
Aile şirketlerinin uzun ömürlü olması konusu sürdürülebilirlik ilkesine dayanmakla birlikte dünya genelinde aile şirketlerinin nesilden nesile aktarılması noktasında yüzdeler göreceli zayıftır. Ülkemizde bu duruma ilişkin danışmanlık şirketlerinin çalışma ve araştırmaları haricinde resmi bir araştırma bulunmamakla birlikte sayısal verilerin Uzakdoğu’nun oldukça gerisinde olduğunu, dünya geneli ile paralel seyrettiğini gözlemlemekteyiz. Peki, aile şirketlerinde sürdürülebilirlik mümkün müdür? Aşağıda vurgulayacağımız içselleştirilmiş kurumsallaşma yolunda doğru adımlar atılarak ilerlenmesi durumunda bu sorunun cevabı pozitif olduğunu söyleyebiliriz. Önemli tecrübeler edindiğimiz aile şirketlerinin kurumsallaşması konusundan yola çıkarak hazırladığımız bu yazımızda aile şirketlerinde kurumsal yönetim konusu giriş seviyesinde incelenmektedir.
Aile şirketleri bakımından kurumsallaşma ve kurumsal yönetim
Kurumsallaşma kavramından anlaşılması gereken hesap verilebilir ve şeff af bir yönetim anlayışı altında yeknesak bir sistem haline gelebilmek olsa da aile şirketleri açısından bu durum “şirketin kurumsallaşması” ve “aile ilişkilerinin kurumsallaşması” olarak ikiye ayrılarak incelenmelidir. Bu ayrımın toplamı da “içselleştirilmiş kurumsallaşma” kavramını oluşturacaktır.
Süreç kapsamında oluşturulabilecek mekanizmalar
– Aile-Şirket ilişkisi
Öncelikle aile-şirket ilişkisinin önemine değinmek gerekir. Sağlıklı aile şirketlerinin öne çıkan unsuru hissedarlarının iyi (sevgi- saygı-hoşgörü-empati-mesafe arasında odaklanan) aile ilişkilerine sahip olmaktadır. Hissedarları arasında iyi aile ilişkilerine sahip aile şirketlerinde, aşağıda değinilen aile anayasası, aile konseyi ve hissedarlar sözleşmesi gibi uygulamalar, şirketin devamını sağlama bağlamında yalnızca birer araçtır.
– Aile Konseyi
Aile bireylerinin birer katılımcı olduğu aile konseyini oluşturmak, fertler arasındaki ilişkinin daha açık şekilde yürütülmesi açısından önem taşır. Çünkü bir şirketin temeli olan yönetim kurulunun aksine aile konseyinin en önemli özelliği açıklık ve katılımcılıktır. Ancak aile konseyinin amacının bir istişare platformu oluşturmak olduğu; kesinlikle şirketi yönetmek olmadığı unutulmamalıdır.
– Aile Anayasası
Aile şirketlerinin yok olma nedenlerinin en başında aile varlıkları ve aile şirketi nezdinde nesilden nesile geçiş planının ve tanımlanmış bir sürecin olmaması gelmektedir. Bu kapsamda kurumsallaşmayı içselleştiren bir ailede, aile anayasası düzenlenmesinin önemi büyüktür. Temel olarak bir aile anayasasında, misyon, varlıklarda ve şirkette hisselerin oranı, görev değişimi/devri, aile üyelerinin eğitimi, şirket yönetimine katılımı koşulu ve kuralları, işin vizyonu, ailenin gelecekte olmak istediği yer, şirket nezdinde yönetim kurulu üyelerinin seçim kriterleri ve performansların ölçümü ve ayrıca aile mülklerinin yönetimi hususları yer alır.
– Hissedarlar Sözleşmesi
Hissedarlar sözleşmesi, aile anayasasının bir parçası gibi düşünülebilirse de şirket hissedarları arasındaki ilişkiyi daha ayrıntılı ve daha sıkı şekilde düzenler. Bu sözleşmede, genel olarak hissedarların şirkette sahip oldukları payların devrine ilişkin sınırlamalar –bu bağlamda özellikle ön alım ve geri alım hakları ile alım opsiyonları, yönetim hakları ve karar mekanizmaları, rekabet sınırlamaları ve ortaklık ile ilgili diğer hak ve yükümlülükleri düzenlenir.
– İyi Bir Yönetim Kurulu
Aile bireyleri arasındaki ilişkiyi yazılı kurallarla daha sağlam şekilde belirlemeyi amaçlayan bu mekanizmalar dışında, her şirketin temel organı niteliğindeki yönetim kurulunun önemini de yadsımamak gerekir. Türk Ticaret Kanunu’na göre yönetim kurulunun görev ve sorumlulukları oldukça üst düzeydedir. Şirket için büyük bir öneme sahip olan bu organın aile şirketleri içindeki uygulamada duygusal bağlara yenik düşmemesi şirketin devamlılığı için büyük önem taşımaktadır.
Burada belirtilen enstrümanların aile ve şirketin özelliklerine göre çok farklı politikaların belirlenebileceğini unutmamak gerekir.
Sonuç:
Türkiye’deki şirketlerin çoğunluğunu oluşturan aile şirketlerinin büyük bir kısmının ömürlerinin kısa olmasının ve şirket içindeki temel ve aşılması zor görülen problemlerin çözümü içselleştirilmiş kurumsallaşma ve bu doğrultuda sağlanacak kurumsal yönetimden geçmektedir. Kurumsal yönetimin aile şirketinin bütününde gerektiği şekilde uygulanabilmesi için öncelikle şirketin mevcut durumu, bu duruma uygun çözümler ve atılacak adımlar gerçekçi olarak belirlenmeli, belirlenen aksiyonlar uygulamaya konmalı ve herkes tarafından gerekli özenle uygulandığının takibi sağlanmalıdır. Bahsi geçen adımların düzgün şekilde atılması ve gerek hukuki gerekse de stratejik bakımdan izlenecek yolların belirlenmesi ve ödün verilmeksizin uygulanması neticesinde aile şirketlerinin sağlam, güvenilir ve sürdürülebilir bir yapılanmaya sahip olacağına şüphe yoktur.
VEFA REŞAT MORAL